19. ve 20. Yüzyıl Felsefesi, Pozitivizm, Sezgicilik ve Varoluşçuluk Nasıl Dünyayı Değiştirdi?

0

Pozitivizm bilimi merkeze alırken, sezgicilik neden aklı yetersiz buldu? Varoluşçuluk bireyin özgürlüğünü nasıl tanımlar? Kant sonrası felsefi akımlar dünyayı nasıl etkiledi? 19. ve 20. yüzyılın en önemli düşünce sistemlerini keşfetmeye hazır mısınız?

Felsefe tarihi, her dönemde insanın varoluşunu, bilgisini, doğayı ve toplumu anlama çabasının bir yansıması olmuştur. Immanuel Kant ile birlikte modern felsefenin temelleri atılmış, ancak 19. ve 20. yüzyılda felsefi düşünce büyük değişimlerden geçmiştir. Pozitivizm, Sezgicilik ve Varoluşçuluk, bu değişimin en önemli akımları arasında yer alır. Bu yazıda, Kant sonrası felsefi gelişimi ve bu üç büyük akımın temel görüşlerini ayrıntılı olarak ele alacağız.

19. Yüzyıl Dünya Edebiyatı, Önemli Akımlar, Eserleri ve Sanatçılar

1. Pozitivizm: Bilginin Sınırları ve Bilimsel Yöntem

Pozitivizm, metafiziği reddeden ve bilimi yegâne bilgi kaynağı olarak kabul eden bir felsefi akımdır. Kurucusu olan Auguste Comte (1798-1857), bilginin yalnızca gözlemlenebilir ve deneysel verilere dayanması gerektiğini savunmuştur.

Pozitivizmin Temel İlkeleri

Comte’a göre bilgi üç aşamadan geçer:

  1. Teolojik Aşama: İnsanlar olayları doğaüstü güçlerle açıklar.
  2. Metafizik Aşama: Olaylar soyut kavramlarla açıklanır, ancak hala kesin bir bilimsel temele oturmaz.
  3. Pozitif Aşama: İnsan aklı, olayları bilimsel yöntem ve deneylerle açıklar.

Bu teoriye göre, insanlık en yüksek gelişim seviyesine ancak pozitif aşamaya ulaştığında varabilir.

Pozitivizmin Bilimsel ve Toplumsal Etkileri

Comte, sadece felsefi düşüncede değil, bilim, sosyoloji ve politika alanlarında da büyük etkilere sahip olmuştur. Matematik, astronomi, fizik, kimya ve biyoloji gibi bilim dallarında kullanılan yöntemlerin topluma da uygulanması gerektiğini savunmuştur. “Sosyoloji” kavramını bilimsel bir disiplin olarak ilk kez o ortaya atmıştır.

Pozitivizmin temel görüşü, bilimsel olarak doğrulanamayan her şeyin anlamsız olduğu fikridir. Tanrı, ruh, ahiret, özgürlük gibi kavramlar laboratuvarda test edilemeyeceğinden, bunların bilimsel bilgi kapsamına giremeyeceğini öne sürer.

2. Sezgicilik: Akıl mı, Sezgi mi?

19. yüzyılın sonlarında Henri Bergson (1859-1941) tarafından geliştirilen sezgicilik (intuituonisme), bilginin sadece akıl ve mantık yoluyla elde edilemeyeceğini savunur. Ona göre insan, hakikati ancak sezgi yoluyla doğrudan kavrayabilir.

Sezgiciliğin Temel İlkeleri

Bergson’a göre:

  1. Zekâ maddeyi anlamak için uygundur, ancak yaşamın akışını ve değişimini kavrayamaz.
  2. Sezgi, bilincin en derin katmanına ulaşabilen bir iç görü yeteneğidir.
  3. Yaşam bir “yaşama atılımı”dır (élan vital), yani durağan değil, sürekli bir değişim içindedir.
  4. Özgürlük, sezginin takip edilmesiyle mümkündür.

Bergson’a göre insan iki tür ahlâk anlayışına sahiptir:

  • Zorunlu (kapalı) ahlâk: Geleneksel kurallara dayanır, bireyi kısıtlar.
  • Sezgisel (açık) ahlâk: Bireyin sezgiyle hareket etmesini sağlar ve gerçek özgürlüğü sunar.

Bu düşünceler, sanat, edebiyat ve mistisizm gibi alanlarda da etkili olmuştur.

3. Varoluşçuluk: Özgürlük ve Sorumluluk Felsefesi

20. yüzyılın en etkili felsefi akımlarından biri olan varoluşçuluk (existentialisme), bireyin varoluşunu, seçimlerini ve özgürlüğünü merkeze alan bir düşünce sistemidir. Søren Kierkegaard (1813-1855), Friedrich Nietzsche (1844-1900) ve Jean-Paul Sartre (1905-1980) gibi filozoflar tarafından geliştirilmiştir.

Varoluşçuluğun Temel İlkeleri

  1. İnsan önce var olur, sonra kendini tanımlar.
  2. Özgürlük, insanın en temel özelliğidir.
  3. Sorumluluk, özgürlüğün kaçınılmaz bir sonucudur.
  4. Seçim yapmamak bile bir seçimdir.
  5. Anlam, bireyin kendi deneyimlerinden doğar.

Sartre’ın ünlü eseri “Varlık ve Hiçlik”, varoluşçuluğun temel kavramlarını ele alır. Ona göre insan, kendi varlığını ve anlamını yaratmak zorundadır.

Özgürlük ve Seçim

Sartre’a göre, insan, kendi seçimlerinden kaçamaz ve seçim yapmamak bile bir seçimdir. Örneğin, savaştan kaçmak veya kendini öldürmek de birer seçimdir. Özgürlük bir armağan değil, bir yükümlülüktür, çünkü her seçimin sorumluluğunu taşımak zorundayız.

Bu düşünce, toplumsal baskılar, etik ve bireysel sorumluluk gibi konuları da içine alır. Sartre, insanın özgürlüğünü sınırlayan şeyin aslında yine kendi seçimleri olduğunu savunur.

Sonuç: 19. ve 20. Yüzyıl Felsefesinin Modern Dünyaya Etkisi

Bu üç büyük felsefi akım, bilim, sanat, siyaset, psikoloji ve edebiyat gibi birçok alanda derin etkiler bırakmıştır:

  • Pozitivizm, modern bilimsel yöntemin temellerini atmış ve toplumsal düşünceyi şekillendirmiştir.
  • Sezgicilik, sanat ve edebiyatta yeni bakış açıları geliştirmiş, rasyonel düşüncenin sınırlarını sorgulamıştır.
  • Varoluşçuluk, insanın özgürlüğü, ahlâkı ve kimliği üzerine yeni tartışmalar başlatmıştır.

Günümüzde bu akımlar, teknoloji, bireysel bilinç, yapay zekâ ve etik gibi alanlarda etkisini sürdürmektedir. İnsan, geçmişte olduğu gibi bugün de varoluşunun anlamını aramakta ve seçimlerinin sonuçlarıyla yüzleşmektedir.


Leave A Reply