19. yüzyılda Yunan halkı Osmanlı İmparatorluğu’na karşı neden isyan etti? Yunan İsyanları’nın ardındaki milliyetçilik akımları nelerdi? Rusya ve diğer Avrupa ülkelerinin bu isyanlara nasıl müdahil oldukları ne gibi sonuçlar doğurdu? Yunanistan’ın bağımsızlık mücadelesi, Osmanlı’yı nasıl etkiledi?
19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu, hem iç hem de dış tehditlerle karşı karşıya kalırken, Yunan (Rum) İsyanları bu dönemin en önemli halk ayaklanmalarından biri olarak öne çıkmıştır. Bu isyanların ardında yatan sebepler, Avrupa’daki milliyetçilik hareketlerinden etkilenmiş olan Yunan halkının özgürlük mücadelesi ile iç içe geçmiş bir dizi siyasi ve toplumsal faktördür. Ayrıca, Yunan isyanlarının uluslararası boyutu, Osmanlı İmparatorluğu için büyük bir diplomatik kriz yaratmış ve bu olayların sonuçları, bölgedeki güç dengelerini etkilemiştir.
Milliyetçilik ve Yunan Uyanışı
Rumların isyan etmelerinde en önemli etkenlerden biri, 19. yüzyılda Avrupa’da hızla yayılan milliyetçilik akımının etkisi olmuştur. Fransız Devrimi’nin ve Napolyon savaşlarının ardından, Avrupa’da milliyetçilik fikirleri kökleşmiş ve birçok halk, kendi ulusal bağımsızlıklarını kazanma mücadelesine girişmiştir. Yunan halkı, eski Yunan uygarlığının mirasını taşıdığına inanarak, bağımsızlık arayışına girmiştir. Yunan halkının ulusal bilinçlenmesi, Osmanlı yönetimine karşı bir direnç göstermeye başlamalarına yol açmıştır. Bunun yanında, Rusya’nın ve Avrupa’nın Yunanlara olan desteği, bu harekete ciddi bir zemin hazırlamıştır.
Rusya ve Diğer Avrupa Devletlerinin Müdahalesi
Rusya, Yunan isyanlarının en önemli dış destekçilerinden biri olmuştur. Rusya, Ortodoks Hristiyan kimliğini ve eski Yunan mirasını savunarak, Rumların isyanını desteklemiştir. Bununla birlikte, Fransa ve İngiltere de, Rumların isyanını destekleyen ülkeler arasında yer almışlardır. Bu dönemde Avrupa’nın büyük güçleri, Osmanlı topraklarındaki etnik ve dini gruplara yönelik dış müdahaleleri artırmışlardır.
Rus çarı Aleksandr I’in, Rumları isyana teşvik eden en önemli figürlerden biri olduğu, aynı zamanda Etniki Eterya Cemiyeti’nin kuruluşu ile somutlaşmıştır. 1814 yılında kurulan bu cemiyet, Rumların örgütlenmesinde ve Osmanlı’ya karşı kışkırtılmasında önemli bir rol oynamıştır. Bu cemiyet, Rusya’nın desteklediği ve yönetilen bir organizasyon olarak, Yunan milliyetçiliğinin yayılmasında etkili olmuştur.
Tepedelenli Ali Paşa ve Balkanların Durumu
Yunan isyanları, sadece milliyetçilik akımlarından değil, aynı zamanda Osmanlı içindeki çeşitli yerel isyanlardan da beslenmiştir. Tepedelenli Ali Paşa’nın isyanı, Osmanlı Devleti’ne karşı bir başkaldırı olarak önemli bir dönüm noktası oluşturmuştur. Tepedelenli Ali Paşa, Yanya’da güçlü bir yerel yönetim kurarak, Osmanlı merkezi hükümetine karşı bağımsız bir yönetim oluşturmuştu. Ancak, Paşa’nın öldürülmesi ve Osmanlı yönetimiyle yapılan anlaşmalar, Balkan halklarının isyan etmelerine zemin hazırlamıştır.
Yunan isyanlarının ilk örneklerinden biri, 1820 yılında Eflak’ta başlayan isyanla ortaya çıkmıştır. Eflak isyanı, Yunan halkının Rusya’dan beklediği desteği bulamaması sonucu başarısız olmuştur. Rusya’nın desteği gelmemiş, Eflak halkı da Rum voyvodalarına karşı duyduğu hoşnutsuzluk nedeniyle isyanı desteklememiştir. Bu başarısızlık, Rum halkının bağımsızlık mücadelesinin henüz tam anlamıyla gelişemediğini göstermektedir.
Yunan İsyanının Patlak Vermesi: Mora ve Girit Ayaklanması
1821 yılında Mora’da patlak veren Yunan isyanı, Osmanlı yönetimi için büyük bir tehdit oluşturmuş ve kısa sürede Yunan topraklarının büyük kısmına yayılmıştır. Mora’daki isyan, Yunan halkının milliyetçi duygularla kışkırtıldığı ve Osmanlı’ya karşı duyduğu öfkenin zirveye ulaşmasıyla başlamıştır. Ancak, bu isyan, Osmanlı Devleti tarafından bastırılamamıştır. Osmanlı padişahı II. Mahmud, isyanın kontrol altına alınabilmesi için Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’dan yardım istemek zorunda kalmıştır.
Mehmet Ali Paşa’nın müdahalesi, isyanın bastırılmasını sağlasa da, Mısır’ın Osmanlı’dan bağımsızlık kazanma arzusunu da pekiştirmiştir. Mehmet Ali Paşa, isyanı bastırmak için İbrahim Paşa komutasındaki Mısır kuvvetlerini Mora’ya göndermiştir. Bu birlikler, 1825 yılında isyanı bastırarak Yunan direnişini sona erdirmiştir. Ancak, bu durum Osmanlı için daha büyük bir sorun teşkil edecektir.
Avrupa Devletlerinin Müdahalesi ve Navarin Olayı
Avrupa devletlerinin Yunan isyanına müdahalesi, bu olayları yalnızca Osmanlı’nın iç meselesi olmaktan çıkarmış, uluslararası bir sorun haline getirmiştir. Avrupa’daki büyük güçler, Rumların eski Yunan kültürünün mirasçıları olduklarına inanarak onlara sempati duymuşlardır. Bu sempati, özellikle Rusya, İngiltere ve Fransa arasında Rumların isyanını destekleyen bir ortak tutum geliştirilmesine yol açmıştır.
1827 yılında İngiltere, Rusya ve Fransa’nın oluşturduğu bir ittifak, Yunanistan’ı bağımsız bir prenslik olarak görmek istemiştir. Bu antlaşma, Osmanlı İmparatorluğu tarafından içişlerine karışma olarak değerlendirilmiş ve reddedilmiştir. Üç büyük Avrupa gücü, Yunanistan’a bağımsızlık sağlamaya yönelik taleplerini kabul ettirmek için Navarin Limanı’ndaki Osmanlı ve Mısır donanmasını yaktırmışlardır. Bu olay, Navarin Olayı olarak tarih kitaplarına geçmiştir.
Sonuçlar ve Yeni Bir Osmanlı-Rusya Savaşı
Navarin Olayı, sadece Osmanlı’nın deniz gücünü kaybetmesine neden olmakla kalmamış, aynı zamanda Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yeni bir savaşın patlak vermesine yol açmıştır. Osmanlı, yanmış olan donanma karşılığında tazminat talep etmiş, bu da Rusya ile olan ilişkilerde yeni bir çatışmanın başlangıcını işaret etmiştir.
Sonuç ve Değerlendirme
19. yüzyılda yaşanan Yunan isyanları, hem Osmanlı İmparatorluğu’nun iç yapısını hem de bölgedeki güç dengelerini köklü şekilde değiştirmiştir. Yunanistan’ın bağımsızlık mücadelesi, yalnızca bir halk hareketi değil, aynı zamanda Avrupa’da milliyetçilik akımlarının etkisi altında gelişen uluslararası bir kriz olmuştur. Osmanlı’nın iç sorunları, dış müdahalelerle birleşerek imparatorluğun son dönemlerini şekillendirmiştir. Yunan isyanlarının sonucu olarak, Yunanistan bağımsızlığını kazanmış, Osmanlı İmparatorluğu ise büyük bir toprak kaybı yaşamıştır.
Bu süreç, Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı ile olan ilişkilerini derinden etkileyen, Osmanlı’nın gücünün azaldığını gösteren ve bölgedeki yeni devletlerin ortaya çıkışını sağlayan önemli bir dönüm noktası olmuştur.