Abdullah Cevdet kimdir? Neden çağının ötesinde bir düşünür olarak kabul edilir? Tıbbiye’den siyaset sahnesine, İçtihat dergisinden dinsizliğe giden yolda neler yaşadı? Onun fikirleri, günümüzde nasıl yankı buluyor?
Abdullah Cevdet, Türk düşünce dünyasında önemli bir figür olarak tanınan yazar, tıp doktoru, siyaset adamı ve devrimcidir. 1869 yılında Arapkir’de doğmuş olan Cevdet, hayatı boyunca pek çok önemli alanda eserler vermiş, yazılar yazmış ve düşüncelerini cesurca dile getirmiştir. Aynı zamanda, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminin en dikkat çeken fikir adamlarından biri olan Abdullah Cevdet, dönemin siyasi, toplumsal ve dini yapılarına karşı eleştirilerde bulunarak, zamanın koşullarına meydan okumuş ve halkın zihinsel dönüşümünü sağlamak amacıyla bir dizi faaliyetlerde bulunmuştur.
Eğitim ve İlk Yıllar
Abdullah Cevdet, Arapkir’de doğduktan sonra ilk eğitimini burada aldı. Ardından, 15 yaşında İstanbul’a gelerek Kuleli Askeri İdadisi’ne kaydoldu. Burada aldığı eğitimin ardından Askeri Tıbbiye’ye girdi. Bu dönemde, genç yaşta eğitimine büyük bir odaklanma ile başlayan Cevdet, sadece askeri alanda değil, aynı zamanda politik ve toplumsal konularda da fikir geliştirmeye başladı. Askeri Tıbbiye’yi başarıyla tamamladıktan sonra Gülhane Askeri Hastanesi’nde göz hastalıkları uzmanlığı kazandı. Ancak, Abdullah Cevdet’in hayatındaki en önemli dönüm noktalarından biri, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer almasıydı.
İttihat ve Terakki ve Gizli Faaliyetler
Abdullah Cevdet, İttihat ve Terakki Cemiyetinin kurucularından biri olmuştur. Cemiyet, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında reform hareketleri başlatmayı amaçlayan gizli bir dernek olarak dönemin önemli bir dinamiği haline gelmiştir. Abdullah Cevdet, burada aktif olarak yer alarak, özgürlük, adalet ve modernleşme gibi temalar üzerine düşünceler geliştirmiştir. Bu gizli derneğin içinde bulunduğu dönemde, Abdullah Cevdet’in politik düşünceleri şekillenmiş ve istibdat yönetimine karşı tavır almaya başlamıştır. Ancak, bu faaliyetler, onu çeşitli tehlikelerle karşı karşıya bırakmıştır.
Trablusgarp ve Avrupa Yılları
Abdullah Cevdet, siyasi faaliyetleri nedeniyle 1892 yılında tutuklanmış ve Trablusgarp’taki hastanelerde zorunlu sürgün görevine gönderilmiştir. Trablusgarp’ta bir buçuk yıl kadar kaldıktan sonra, Avrupa’ya kaçan Cevdet, burada istibdat yönetimini eleştiren yazılar yazmaya başlamıştır. 1897 yılında Avrupa’ya kaçtıktan sonra, Jöntürk hareketinin yayın organlarından biri olan gazetelerde yazılar yayımlamaya başladı. Abdullah Cevdet, Avusturya’da iken Viyana Elçiliği hekimliğine atanmış olsa da, bu atama, dönemin sarayı tarafından Cevdet’in yazılarına ve muhalefet yaklaşımına karşı bir strateji olarak görülmüştür. Ancak, bunun üzerine Cevdet, Cenevre’ye geçerek burada İçtihat dergisini kurmuş ve bu dergi üzerinden yazılarını yayımlamaya devam etmiştir.
İçtihat Dergisi ve Yayıncılık Faaliyetleri
Abdullah Cevdet’in en önemli yayın organı, 1904 yılında kurduğu İçtihat dergisi olmuştur. İçtihat, özellikle dönemin Osmanlı toplumunun entelektüel dönüşümünü hedef alan bir yayın olarak önemli bir yer tutmaktadır. Cevdet’in yazıları, günlük hayatta karşılaşılan dogmaların ve inançların sorgulanması gerektiğini savunmuş ve halkı daha özgür düşünmeye, geleneksel bağlamlardan bağımsızlaşmaya teşvik etmiştir. Dergi, 1932 yılına kadar toplamda 358 sayı olarak yayımlanmıştır ve bu dönemde Abdullah Cevdet, kendi düşünsel mirasını oluşturmuş ve dönemin siyasi, dini yapıları hakkında derinlemesine analizler yapmıştır.
Cevdet, İçtihat dergisi ile aynı zamanda matbaacılıkla da ilgilenmiş, Cenevre’de kurduğu matbaada dergisini yayımlamış, bir süre sonra bu matbaayı Mısır’a taşımış ve Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a dönerek faaliyetlerini burada sürdürmüştür.
Din ve İnanç Üzerine Görüşleri
Abdullah Cevdet, özellikle din ve inanç konularında sert eleştirilerde bulunan bir düşünürdür. Gençliğinde daha sofu bir karaktere sahip olan Cevdet, zamanla dinsizliği benimsemiş ve dinsel dogmalara karşı sert bir tavır takınmıştır. Cevdet, Dozy’nin “Essai sur l’Histoire de l’Islamisme” adlı eserini çevirdikten sonra, İslam’ın tarihine ve dinî inançlara karşı daha mesafeli bir tutum benimsemiştir. Bu dönemde Cevdet, özellikle Müslümanlıkla olan bağlarını koparmış ve dinsiz kabul edilmiştir. Cevdet’in dinsel inançlardan uzaklaşması, bazı çevrelerde onu “Tanrısız” olarak nitelendirilen bir figür haline getirmiştir.
Cevdet, yalnızca dinsel dogmalarla değil, aynı zamanda toplumsal normlarla da çatışmış, yazılarında insanların geleneksel inançlardan bağımsız düşünmesi gerektiğini savunmuştur. Bu tavrı, onu toplumun muhafazakâr kesimleriyle karşı karşıya getirmiş ve sık sık cezalandırılmasına yol açmıştır.
Latin Harfleri ve Modernleşme Savunusu
Abdullah Cevdet, Latin harflerinin kabul edilmesini savunan ilk isimlerden biri olarak da tanınmaktadır. Cumhuriyet dönemi öncesinde bu fikirleri savunmuş ve Türkçe’nin modernleşmesi için Latin harflerine geçilmesini gerektiğini dile getirmiştir. Modernleşme ve Batılılaşma hareketlerinin önde gelen savunucularından biri olan Abdullah Cevdet, bunun yanında günlük yaşamda Batı’daki bilimsel gelişmelerin takip edilmesi gerektiğini vurgulamıştır.
Eserleri ve Düşünsel Mirası
Abdullah Cevdet, tıp, siyaset, felsefe, şiir ve yayıncılık alanlarında pek çok eser vermiştir. Eserlerinin sayısı, yaklaşık olarak 70’i bulmaktadır. Başlıca eserleri arasında “Hiç” (1890), “Tuluat” (1890), “Masumiyet” (1893), “Kahriyat” (1895), “Gizli Figanlar” (1906) ve “Karlı Dağdan Ses” (1931) yer alır. Bu eserler, Cevdet’in fikirlerini, felsefi görüşlerini ve edebi yeteneğini ortaya koymuş, çağının çok ilerisinde düşünceleriyle geniş bir etki alanı yaratmıştır.
Abdullah Cevdet, tıp alanında da oldukça etkin bir figürdür. Çeşitli hastalıkların tedavisi ve göz hastalıkları üzerine yazdığı makaleler ile tıp alanına katkıda bulunmuş, aynı zamanda sosyolojik gözlemleriyle de sağlık ve toplumsal yapıyı incelemiştir.
Sonuç
Abdullah Cevdet, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında, özellikle dini, toplumsal ve siyasal yapıya karşı geliştirdiği eleştirilerle dikkat çekmiş, günümüz Türkiye’sinde de etkilerini sürdüren fikirlerin öncüsü olmuştur. Hem bir yazar, hem bir siyaset adamı, hem de bir devrimci olarak, Abdullah Cevdet’in düşünsel mirası, çağdaş düşüncenin temel taşlarını oluşturan bir perspektife sahiptir. Hem dini dogmalara karşı geliştirdiği tavır, hem de toplumsal yapıyı dönüştürme amacını güden yazıları, onu Türk düşünce dünyasında önemli bir figür yapmıştır.