XVII. yüzyılda Osmanlı Devleti neden büyük toprak kayıpları yaşadı? İran, Lehistan, Venedik ve Avusturya ile olan savaşlar Osmanlı’nın siyasi yapısını nasıl etkiledi? Girit’in fethi ve Kasrı Şirin Antlaşması gibi önemli olaylar, Osmanlı’nın gücünü nasıl şekillendirdi?
Osmanlı Devleti, XVII. yüzyılda, özellikle Avrupa’daki gücünü korumak ve sınırlarını genişletmek için çabalarını sürdürmüş, ancak karşılaştığı zorluklar ve savaşların sonucunda ekonomik ve askeri anlamda büyük kayıplar yaşamıştır. Bu dönemde Osmanlı, Avrupa’da üstün olduğunu düşündüğü için genişleme politikasını sürdürmeye çalışmış, ancak savaşların uzaması ve istenilen zaferlerin kazanılamaması nedeniyle ekonomik zorluklarla karşılaşmıştır. Bu yüzyılda Osmanlı, İran, Avusturya, Lehistan, Venedik ve Rusya gibi devletlerle sürekli çatışmalar yaşarken, toprak kayıpları da büyük oranda bu dönemde meydana gelmiştir. Bu yazıda XVII. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin iç ve dış siyasetteki temel olayları ele alınacak, önemli antlaşmalar, savaşlar ve sonuçları detaylı olarak incelenecektir.
İran İle Olan İlişkiler
XVII. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin doğu sınırında en büyük rakibi olan İran ile ilişkiler, büyük oranda toprak meseleleri üzerine şekillenmiştir. Osmanlı, hem Şiiliğin Anadolu’da yayılmasını engellemek hem de doğu sınırlarını güvence altına almak amacıyla İran’a karşı birçok savaş yapmıştır.
1577 – 1590 Savaşları ve Ferhat Paşa Antlaşması
1577 yılında, Şah Tahmasb’ın ölümünden sonra İran’da yaşanan karışıklıklardan faydalanan Osmanlı Devleti, doğu sınırlarını güvence altına almak ve Şii inancının Anadolu’da yayılmasını engellemek amacıyla İran’a karşı seferler başlatmıştır. Bu savaşlar, Osmanlı’nın galibiyeti ile sonuçlanmış ve 1590 yılında Ferhat Paşa Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma sonucunda Osmanlı, Hazar Denizi’ne kadar olan toprakları alarak doğudaki en geniş sınırlara ulaşmıştır. Bu dönemde, Osmanlı’nın batıdaki savaşlardan daha başarılı olmasının sebebi, batıda karşılaşılan büyük düşmanlara kıyasla doğudaki rakiplerinin zayıf olmasıdır.
1603 – 1611 Savaşları ve Nasuh Paşa Antlaşması
Osmanlı Devleti’nin Avusturya ile savaşta olduğu ve Anadolu’da Celali isyanlarının patlak verdiği bir dönemde, İran, Osmanlı topraklarına saldırmıştır. Bu savaşlar, 1611 yılında Nasuh Paşa Antlaşması ile sona ermiştir. Antlaşma ile, Osmanlı daha önce Ferhat Paşa Antlaşması ile kazandığı toprakları İran’a geri vermiştir. Ancak, İran, Osmanlı’ya her yıl iki yüz deve yükü ipek verme taahhüdünde bulunmuştur. Bu antlaşma, Osmanlı’nın askeri gücündeki zayıflamanın bir göstergesi olmuştur.
1617-1618 Savaşları ve Serav Antlaşması
Nasuh Paşa Antlaşması’nın hükümlerine uymayan İran, Osmanlı topraklarına saldırarak gerginliği yeniden artırmıştır. 1617 yılında başlayan Serav Savaşları, 1618’de Serav Antlaşması ile son bulmuştur. Bu antlaşma ile İran, Nasuh Paşa Antlaşması’nın hükümlerini yeniden kabul etmiş ve vergi miktarını düşürmüştür. Ancak İran’ın Osmanlı topraklarına sürekli saldırması, Osmanlı’nın doğu sınırındaki güvenliği tehlikeye atmıştır.
1622 – 1639 Savaşları ve Kasrı Şirin Antlaşması
Osmanlı Devleti’nin, IV. Murat‘ın padişah olduğu dönemde yaşadığı iç karışıklıklar ve Celali isyanları, İran’ı Osmanlı topraklarında yeni kazançlar elde etmeye teşvik etmiştir. İran, Bağdat’ı almış, ancak IV. Murat’ın komutasındaki Osmanlı ordusunun 1638’de Bağdat’ı geri alması ve 1639’da Zağros Dağları’nı aşarak Revan’ı alması üzerine İran barış istemiştir. Bu barış, Kasrı Şirin Antlaşması ile sonuçlanmıştır. Bu antlaşma ile:
- Bağdat ve çevresi Osmanlı’ya,
- Revan ve Azerbaycan İran’a verilmiştir.
- Zağros Dağları iki ülke arasındaki sınır olarak kabul edilmiştir.
Bu antlaşma ile çizilen sınır, günümüzde Türk-İran sınırının temelini oluşturmuştur ve coğrafi ve etnik yapıya uygunluğu nedeniyle uzun yıllar değişmemiştir.
Lehistan İle Olan İlişkiler
Lehistan ile olan ilişkiler, XVII. yüzyılda hem Osmanlı’nın güvenliğini hem de Avrupa’daki dengeyi etkileyen önemli meselelerdir. Lehistan’ın, Osmanlı Devleti’nin himayesinde olması, Rusya’nın Batı’ya açılmasını engellemeye yönelik bir strateji olarak görülmüştür. Ancak, Lehistan ile olan ilişkiler, özellikle Erdel, Boğdan ve Ukrayna Kazakları ile ilgili sorunlar nedeniyle gerginleşmiştir.
1620 – 1621 Savaşları ve Hotin Antlaşması
II. Osman döneminde, Lehistan’ın Boğdan’a saldırması üzerine Osmanlı ordusu sefer hazırlığına başlamıştır. Hotin Kalesi kuşatılmış, ancak kuşatma süresince Osmanlı ordusundaki disiplinsizlikler nedeniyle II. Osman, Lehistan’ın barış talebi üzerine 1621 yılında Hotin Antlaşması’nı imzalayarak savaşı sona erdirmiştir. Bu antlaşma ile:
- Boğdan, Osmanlı egemenliğinde kalmaya devam etmiştir.
- Lehistan, Osmanlı’ya vergi vermeyi kabul etmiştir.
- Lehistan ve Osmanlı, birbirlerinin topraklarına saldırmama konusunda anlaşmaya varmışlardır.
Ancak bu antlaşma, Yeniçeri Ocağındaki disiplinsizliğin açıkça görülmesine sebep olmuş ve II. Osman, sefer dönüşünde yeniçeri ocağını kaldırma planları yapmıştır. Ancak yeniçeriler, II. Osman’ı tahttan indirerek öldürmüşlerdir.
1672 – 1676 Savaşları ve Bucaş Antlaşmaları
Lehistan’ın Ukrayna’daki Osmanlı topraklarına saldırması ve Ukrayna Kazakları’nın Osmanlı Devleti’nden yardım istemesi üzerine IV. Mehmet, Lehistan’a sefere çıkmıştır. Bu savaşlar, Osmanlı ordusunun başarısıyla sonuçlanmış ve 1672’de Bucaş Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma ile:
- Podolya Osmanlı Devleti’ne verilmiştir.
- Ukrayna, Osmanlı egemenliğindeki Kazaklara bırakılmıştır.
- Lehistan, Osmanlı’ya vergi vermeyi kabul etmiştir.
Ancak, Lehistan Diyet Meclisi antlaşmadaki vergi maddesine itiraz etmiştir. Bunun üzerine Osmanlı yeniden sefere çıkmış, 1676’da Lehistan, Bucaş Antlaşması’nı kabul etmiştir, ancak vergi yükümlülüğü kaldırılmıştır. Bu antlaşma ile batıda son kez toprak kazanılmıştır ve Osmanlı, bu tarihten sonra batıda toprak kazanamamıştır.
Venedik İle Olan İlişkiler
XVII. yüzyılda, Osmanlı Devleti ve Venedik arasındaki ilişkiler, Akdeniz’deki hakimiyet mücadelesi üzerine kurulmuştur. Venedik, Girit Adası‘nı kontrol etmekteydi ve burada bulunan korsanlar, Osmanlı ticaret gemilerini sürekli olarak yağmalamaktaydılar. Osmanlı, Doğu Akdeniz’deki egemenliğini sağlamlaştırmak için Girit’in alınmasını gerekli görmüştür.
Girit Kuşatması (1645-1699)
1645 yılında başlayan Girit kuşatması, tam 24 yıl sürmüştür. 1699’da Köprülü Fazıl Ahmet Paşa komutasındaki Osmanlı donanması, Girit’i fethederek Venedik’e son darbesini vurmuştur. Ancak bu kuşatma, Osmanlı donanmasının gücünün azalmış olduğunun bir göstergesi olmuştur ve donanmanın yeniden organize edilmesi gerekmektedir. Girit’in alınması, Osmanlı’nın Akdeniz’deki hakimiyetini pekiştirmesine yardımcı olmuştur, ancak bu süreç, Osmanlı’nın donanma gücünün zayıfladığını da gözler önüne sermiştir.
Sonuç
XVII. yüzyıl, Osmanlı Devleti için önemli bir dönüm noktasıdır. Batıda, Avusturya ve Lehistan karşısında elde edilen sınırlı başarılar, doğuda ise İran’a karşı kayıplar yaşanması, Osmanlı’nın askeri gücündeki zayıflamayı göstermektedir. Bu yüzyılda, Osmanlı’nın ekonomik ve askeri açıdan karşılaştığı zorluklar, imparatorluğun geleceğini şekillendirmiştir. Hem iç isyanlar hem de dış tehditler, Osmanlı Devleti’ni sürekli olarak savunma pozisyonuna sokmuş ve devleti yeniden organize etme ihtiyacını doğurmuştur. Bu dönemde yapılan antlaşmalar, Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü korumakla birlikte, Osmanlı Devleti’nin dünya siyasetindeki etkinliğini kaybetmeye başladığı bir sürecin başlangıcını işaret etmektedir.